22 Ocak 2013 Salı

I Miss You



Bir diziyi daha eritmiş, yemiş yutmuş bulunmaktayız.Ne yapalım tüketici toplumuz işte.123456789 bölümlük yaprak dökümünün yanında, 21 bölümlük dizi çerez kalıyor, haliyle biz de daha bir şevkle tüketiyoruz.Neyse bu saçma girişten sonra daha da fazla sapıtmadan konuya gireyim.

Şimdi elimizde bir adet genç aşık çift var ki,  olaylar silsilesiyle aralarına ayrılık girmiş.Hatta kızı öldü bilmişler.Ama delikanlı "yok, hayır o ölmedi" diyip 14 yıl onu aramış, gelmesini beklemiş.Olma mıı ? Oldu da bitti bile, naber?Siz de aşk yaşıyorum falan mı zannettiniz, piiiiiiiiiii.Aşkın alası burda.Tamam biraz saçma anlattım ama çocuğun haklı nedenleri de yok değildi yani.Ama 14 yıl be oğlum, yuh yani!Ara da bir gözü mahreme kaymaz mı insanın.İşte kaymadı mı kaymıyor ne yapalım.




Yoochuncum saolsun yine döktürmüş.14 yıl sevdiği kızı arayan "çılgın tavşan" lakaplı polis memuru işini iyi kıvırdı.Bu korelilerin lakap meselesini anlayamamışımdır ya, o da ayrı bir konu. Çılgın tavşan da ne kardeşim ? Hızlı,  atik demek istiyorsan çıta falan de bari.En azından heybetli olur dimi :) Ama malum o da pek sevimli değil.Ordan kaybediyor(yine olayı baya bi saptırdım,geri dönelim.Öhööööm).Han jung  Woo Karakteri(Yoochun) bana biraz çizgifilm karakterleri gibi geldi.Her kazadan sağlam kurtulur, hiç yara almaz, elinden her iş gelir ve hiç büyümez.Sürekli çocukluğuna takılı kalmış bir karakterdi.14 yıl boyunca bir insanın hal hareket, tavırların da hiç değişme olmaz mı?



Eun Hye ise uzun zamandır izlememiştim.Ama görüyorum ki kız da aman aman bir gelişme yok.Aynı boş bakış, köfte dudaklar.Bence korenin en güzel kızlarından da, ne bilim daha iyi bir oyunculuk görebilirdik gibi geldi bana.Mesela son bölümde kaçırılıp, tecavüze uğradın yere götürülüyorsun be kardeşim.Tamam şimdi kopacak diyorum, salak salak iki çığlık, tamam bitti.Çok vasat geçti o kısmı bence.Ama kızı sevdiğimden tolere edecem artık :) Kesin şimdi ödülleri toplamıştır diye bir bakayım dedim.Popülerlik ödülü falan almış zaten.Len ben de dizide oynasaydım ben de popüler olurdum.Rol için zaten en başında Son Ye Jin ile görüşülmüş, ama olmamış.O oynasa daha iyi olabilirmiş belki.Oyunculuk isteyen bir roldü çünkü.








Şimdi gençlerin çocukluğuna inecek olursak (Psikoterapi gibi oldu).Orası ayrı bir yıkım benim için.Yıkım derken pozitif bişey yani, ben izlerken yıkıldım da o bakımdan :) Bu çocuklar, bu yaşlarında abi-ablalarına "İşte oyunculuk budur" mesajı veriyorlar ki, sonuna kadar da haklılar.Ben bu ikiliyi ayakta alkışlarım arkadaş.Kim So Hyun'u daha önce Rooftop Prince ve Ma Boy da izleyip pek beğenmiştim zaten.Ama Yeo Jin Goo ilk kez izlediğim bir oyuncu.Beni çok şaşırttı, böyle bir performans beklemiyordum doğrusu..





Zurnanın zort dediği yer ise işte tam burası ; Harry ! Ah Harry senin tanrı olduğun zamanları bilirim( bknz Arang).Ama sen de gördün ki, keramet dünyadaymış.Oyunculuk süper, çocuk süper.Bu dizide ortalığı yakıp geçmiş resmen.Azcık da erken doğsaymış daha da süper olurmuş ya neyse(Yasal Uyarı: Yazar burada tamamen sapıtmıştır, lütfen dikkate almayınız).







                                                                       ****

*Dizinin ilk üç bölümüne bayılacağınızı garanti ederim.Zira dramaların bütün romantik temaları işlenmiş; lise yılları, yağmur, şemsiye,ilk aşk.Ama adettendir ya, diziye özel birşeyler olacak.O da benim yıllardır kullandığım, ama patentini almayı ihmal etmiş olduğum bir şey;  mandaldan toka yapmak!Gayet sevimli, bir o kadar da gereksiz bir ayrıntıydı.Zaten 14 yıl bir sarı şemsiyeyle dolaşıyorsun, bir de saçına mandal takmayıver.O eksik kalsın be çocuğum.


*Bir de tecavüz olayı vardı ki, ben mahvoldum o sahnede.Nasıl desem, oyunculuk da iyi olunca insanın  ürpermemesi imkansız.Çocuğun yüzünde ki o acı, çaresiz ifade, kızın haykırışları.Sonra da şerefsiz Jong Woo'un kaçması.Kızın yüzünden tecavüzden çok, bu terkedilişin verdiği acıyı okumamak imkansızdı.İşin özü, mükemmel bir sahneydi.Gözyaşları içinde Jong Woo'ya saydırmam ise görülmeye değerdi.



*Jong Woo yaptığı eşeklikten sonra, kendini seyirciye sevdirecek ya atmadığı takla kalmadı.Karun kadar zengin babasını terketti , kızın annesiyle orta direk bir yaşam sürdü, kızı bulurum umuduyla polis oldu,tekrar hatırlatma da fayda var ki, aradığı kız resmen bir ölüydü! Her gün bıkmadan usanmadan anılarını tek tek hatırladı, sürekli kendini 15 yaşında ki Lee So Yeon fotosuyla avuttu.Etrafında ki herkese iyi davrandı.Aşırı mükemmeldi.Bir an artık yeteeer  diyecektim, durun durdurun şu adamı.Bu kadar da abartılmaz be kardeşim.Biraz cılkını çıkartmışlar.

*Ama neyi sevdim.Mükemmel ötesi Yoochun'unumuz berbat sesli bir adamdı ve sarhoş olunca sürekli karaokeye gitmek istiyordu.Gerçekte şarkıcı olduğu düşünülürse hakikaten ironik ! : ) :)

*Her şey iyiydi de, çok açık ve netti.Hiç bir gizem yoktu dizide.Adamlar kendilerini parçalıyor, olayları çözmeye çalışıyor ama biz her şeyi biliyor, bilgisayar başında çekirdek çıtlıyoruz.Sevmiyorum böyle senaryoları ben.Azcık gizem olsaymış işin içinde, biz de karakterlerle beraber çözseydik olayları daha iyiydi.Örneğin kaç bölüm ölen dedektifin katili büyük gizemdi, biz kim olduğunu biliyorduk ya, işte o ve benzeri durumlar sıktı beni.

*Harry, canım ben yalnız sana , tek sana üzüldüm.Bütün yaptıklarına rağmen mutluluk senin de hakkındı.Böyle bir sonu hiç hak etmedin.Lee Soo Yeon'nu kurtardın yurt dışlarında okuttun, adam ettin.Seul de kalsa ne olacaktı? Jong Woo'la kalsa her yıl bir çocuk doğuracak, evinin kadını çocuklarının anası olacak, kocasına saçını süpürge edecekti.Fena mı oldu eli ekmek tuttu?Kıymeti anlaşıldı.Yanlız bu kadar olur Harry'i iyi gösterecem ya :)

*Böyle acılarla dolu bir dizinin,  mutlu sonla bitmesi çok güzel oldu.20 bölüm içimiz şişti, bir bölümlük  mutlululuk bizim de hakkımızdı.Şöyle en ağırından dram izlemek istiyorsanız, izleyin derim.Yalnız, ilk üç bölümü izleyip korkmayın.Aynı dozdan, damardan ilerlemiyor yani.Yoksa ona can dayanmazdı, korkmayın.İzleyin, izlettirin .









can çıkar, huy çıkmaz



**Şu fotolar yüzünden  bir yaş yaşlandım yeminle.Yüz bin kere tövbe eder, yine şarap içerim         kardeşim.Akıllanmadı mı akıllanmıyor insan.  

12 Ocak 2013 Cumartesi

Mim ; Sorular, Sorular, Sorular...

Başardım.Sonunda şeytanın bacağını kırıp, yazmaya başladım! Artık benim bile kendimden ümidi kestiğim bir mimim vardı değil mi?Öncelikle Asiruhdan özür dileyerek başlayayım, çünkü çook geç kaldım.

Efendim, bir dizi soruyla tekrar karşı karşıyayız.Bu sorulu mimler geldikçe aklıma hep ilkokulda ki, anket olayı geliyo.O zamanlar pek popülerdi, özel anket defterleri felan alınır sorular hazırlanırdı.Hazırlanırdı dediğim herkes eş, dost aynı sorular sorulurdu.


Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır?

Duygusuz yaşanmaz, ama mantıksız da olmaz değil mi?Tabi ki mantık.

İnsanlar neden mutlu değiller?Neden gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor, şükretmesini bilmiyorlar?

Çünkü bakmasını bilmiyorlar.Bakmak demek, -maalesef ki- her zaman görmek demek değildir.Mutlu değiller, çünkü hep kendinden daha iyi, daha mutlu kişilere, olaylara  konsantre olmuş, onları izliyorlar.Keşke kendinden daha kötü durumda ki kişileri düşünseler, eminim hallerine şükrederler.Çünkü iyinin, malın mülkün, ne bilim paranın sonu yok ki.Evim olsun dersin, ev alısın, zaman geçer keşke villam olsa dersin.İnsanoğlu hep daha iyisini istiyor maalesef.Herkes Sakıp Ağa olmak zorunda değil.Bu ev olayını herşeye uyarlamak mümkün.Şimdi siz neyi kafaya takıyorsa ona uyarlaya bilirsiniz :)

Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı ?

Yok.Öyle alışveriş delisi biri değilimdir.Bir şey alıyorsam ihtiyacım var demektir.

Haklı olduğun konuda kendini savunur musun?Yoksa susmak adalet midir dersin?

Şimdi şöyle söyleyim.Gençken, susar tıpkı filmlerdeki gibi biri çıkıp," duruuun aslında Deniz doğru söylüyor.Aslında suç Nalan'nın. " demesini beklerdim.Tecrübe ettikçe anladım ki, sen sustukça haklıyken, daha da haksız oluyorsun.Nasılsa sesi çıkmıyo diye şamar oğlanına dönüyorsun.İşin kötüsü kimse çıkıp da "Deniz'in suçu yok" demiyor.Ben de konuşmaya başladım.Hakkımı savunurum arkadaş!Şimdi Deniz'in suçu ne?   "Domestos değil, beni bu hayat yıprattı" :)

Tok gözlü müsün?Yoksa her şeyim olsun diyenlerden misin?

Bir saattir ne anlatıyorum arkadaş!Tok gözlüyüm işte.Kimsenin malında mülkünde, kariyerinde ne bilim artık hiç bir şeyinde gözüm yoktur.Allah daha çok versin.İnanıyorum böyle düşündükçe hayat sana her şeyi fazlasıyla veriyor.Küçük şeylerle mutlu olabiliyorum ben :) İnanın, ayakkabısını bağlayabileceği günün gelmesi için dua eden insanlar gördüm.Bırakın bunları şükrünüzü bilin.

Tabi demiyorum ki hedefleriniz olmasın.Tabi ki her insanın yetenekleri doğrultusunda bir hedefi olmalı.Sadece çıtayı yavaş yavaş yükseltin diyorum, o kadar.Amaçsız insan yaşayamaz zaten.



Benden bu kadar, paslanmışım zaten.Zorlasam da daha cümle çıkmaz.Tez vakit dönerim inşallah :)