21 Ağustos 2017 Pazartesi

Chicago Typewriter






Düşününce, Geri dönüş için doğru dizi olmayabilir. Ama şöyle bir gerçek de var ki ; ya şimdi yazacaktim ya da eskisi gibi sessiz devam edecektim. İlk seçeneği seçtim.


Oyuncular...

Bütün oyuncularla en az birkaç dizi mazim olduğunu düşünürsek, izleme sebebimi sanirim anlamiş oluruz. Zaten bu doğrultuda diziye devam ettim. 

Ponçik Go Kyung Pyo. Ama ben bu suratı yerim. İkinci erkeklerin hep kaybettiği şu drama dünyasında, bir hayalet olarak
ne kadar şansın olabilirdi kuzum.



Ne olduğunu anlayamadığım çekim gücüne sahip Yoo Ah İn. Bu hali iyiydi de, kısa saçlı halini pek yadırgadım. Keşke geçmişteki  haliyle hafızamda kalsa :)Yüzüne pek güveniyor herhalde beyefendi. O ne özgüven o!


Ayrı bir sevimlilik timsali ve hiç yaşlanmayan Im Soo Jung.MİSA izleyip salya sümük olanları buraya alayım :)
Yıl olmuş 2017 .Çok tuhaf biçimde kız hala aynı duruyor.Bu gerçekten ürkütücü :)))





Diziye gelince...




Bir yazarin anatomisini inceleyecez, hayalet yazarimiz da bize yardim edecek.
Bu senaristin dizilerini izlemiş biri olarak, bu bana biraz hafif geldi. Yani senaryoyu çözmek öyle imkansiz değil.Ne zaman ne olacak hangi karakterin görevi ne? Biraz tecrübeyle çözülmeyecek denklem değil. E bizde yillarin tecrübesi olarak kurgu çerez kaldi. Konu ağır ilerliyor, yer yer sıkıcı olmaya ramak kalabiliyor ama ben şikayetçi değilim.İşin özü oyuncular için izlenebilir. Cast farkli olsaydi izleyemezdim belki de...

Ama geçmişe gidiş dönüşler. Çift zamanli ilerlemesi hoşdu. Dekorlar kostümler harika. Sokaklar ben maketim diye çığlık atsa da belli ki epey emek verilmiş.Son bölümlere doğru tempo biraz yükselse bile yine de beklentimi karşılayamadı. Konu ilginç , kurgu güzel olsa da senaryo da bir şey eksikti. Bazen bu olmamalı, şimdi bir şey olacak ve ben "yuuh" diyeceğim diye bekledim.Olmadı!

Çok bayildim diyemesem de, kötü demeyi de haketmeyen bir dizi...



14 Ağustos 2014 Perşembe

King Of High School








Kısaca bir mini mini liselinin, müdürlük maceralarını, aşkını, dramını izledik dizide.Baştan son bölümüne kadar sıkmadan, insanı baymadan, aşırı dramlaştırmadan gayet basit, yalın bir dille işlenmiş konu.Yani tam bir eğlence yumağı.

Seo In Guk  ilk Love rain de izleyip, aman be ne işi var bunun burda demiştim.İşin aslı hakikaten uyduruk bi roldü ve sonradan senaryoya monte edildiği aşikardı.aradan yıl geçti.Şu noktada ayılabayıla izlediğim, çoook sevimli bi adam oluverdi.Tabi bunda sırayla Repply 97 ve Master's Sun' ın katkısı yadsınamaz. Bu iki diziyi de çok sevdiğim için otamatik olarak Seo In Guk da bastım bağrıma.

Şimdi çok da lafı dolandırmadan diziye dönelim.Bir önyargıyla diziye başladığım aşikar.Hatta bölümler biriksin bahanesiyle rafa kalkmışlığı da var.Ama çok yanıldığımı diziye geri dönünce anladım.Konu ilk başta çok klasik geliyor.Ne bilim, mükemmel liseli, karizmatik, abisinin yerine geçip müdürlük yapıyor felan.Öyle değil işte.

Bir kere yakışıklılık  ve buz hokeyi dışında elinde hiç bir şeyi olmayan gencimiz, bildiğin ergen bi liseliydi.Dersleri mükemmeli bırak vasatın altında, süper dahi felan değil.Zengin bi ailesi yok.Elini hangi işe atsa başarılı olmuyor.Bilmediği bir çok şey var.Arkadaşlarıyla gevezelik yapıp aylak aylak dolanıyor.Porno izliyo felan.Liseli işte.Ete kana bürünmüş normal bi insan evladı.Senaristlerin abartılı aşırı mükemmel başrolleri burda rafa kalkmış durumda.

Dizi aslen sekreter kızımızın diğer müdüre ilanı aşkıyla başlıyor( evet ilerleyen bölümlerde bir "kalpde değişme" olayı oluyor).Bu adamı pek gözüm tutmadı.Ne bilim çok donuk ifadesiz adamlar gördüm(misal Lee Dong Wook) ama böylesini görmedim.Yüzünde maskeyle dolaşıyor sanki.Sürekli bi poz kesme hallerinde, yüzü desen bb krem kutusuna düşmüş, pırıl pırıl mükemmel.bütün dizi boyunca full makyajdı.Adam dudaklarına parlatıcı sürmeden tek bölüm çıkmadı yahu! Sonradan baktım mankenmiş zaten.Aydınlandım.O yüzden bu artistlik, sıskalık felan...Gereksiz tavırlar.Bunaldıkca kaşının üzerine işaret parmağıyla hafifce dokunuyordu.Biz de anlıyorduk ki canı sıkkın garibin.O kadar ki ifadesiz.Yada aşırı makyajlı.Belki de aşırı fondotenden mimik yapamıyodu adamcaz.Bilemedim şimdi. Bakın.Ama çok nefret etmeyin.İlerleyen bölümlerde sevip bağrımıza basacaz çocuğu.Çünkü bütün dramı bu çekiyo garibim.

       

Sekretere gelirsek, o çok fena işte.Tamam başrol çirkin, pasaklı olacak ama bu kadarı da fazla.Ofisdeki bütün ayak işlerini yapan kimsenin doğru dürüst adını bile bilmediği silik bi tip.Bütün bölümlerde şimdi saçını tarayacak diye bekledim ama olmadı.Salak salak sırıtışlar, konuşmalardaki tonlamaları, kambur iki kat yürümeleri.Çok çook abartıydı.Tamam mükemmel başrol beklentimiz yok zaten alıştık da, silik ama sevimli bi tip yapabilirdiler.




Takım liderimizde vardı tabi.Liselinin arkasını toplayıp, işlerini hallediyordu.Müdürün aslen liseli olduğunu bilen tek kişi.Haliyle stresden perişan, sürekli ayılıp bayılırken gördük kendisini.Sürekli bi yakalanma korkusu, fazladan müdürün iş yükü derken derbeder oldu adam.Ama çok sevimliyli.Sürekli müdürüm toplantı yapalım diyerek çocuğu azarlaması.Sonrada bırakırım bak işi tehdidiyle yalakalıklarına başlaması çok komikdi.Yer yer aşırıya kaçsa da, biraz büyük oynasa da harikaydı yine de.Ben sevdim.  

Müdürümüzü büyüten mükemmel bi adam ve dede de var tabi. Dede demans olmuş.Aklı gelgitli.Sürekli kayboluyo yada evden kaçıyo.Çok sevimli bi dede ama o gözlükleri ters takışı, sürekli çocuk gibi çikolat istemesi,yemek yemesi çok tatlı.

Aklımda kalanlar(Spoliler)

*Müdürün ilk iş günü ofisteki kızların tabiri caizse dibi düşmesi.Vayy müdürüm ne kadar da genç gösteriyosunuz dediklerinde ki suratındaki o ifade.Kızların aralarında müdürü paylaşamamaları.Sonradan liseli bi çocuk olduğunu öğrendikleri anda ki şokla "ben ona asılmıştım böğğ" halleri.Bilmiyolar ki içlerinde ona aşık olan bile var :)

*Sürekli kola içmesi.En ciddi anda müdürün, CEO'nun yanında efendim ne alırdınız sorusunun ardından kola cevabıyla bütün atmosfer puuuff! Herkes dönüp çocuğa bakınca "kahve sevmiyorum da" demesi çook tatlıydı.

*Şirket kartıyla nasılsa bedava mantığıyla yaptığı alışverişler, ısmarladığı yemekler.Takım liderinin bunalımları.Boşuna harcama serzenişleri.(Gören  kendi ödüyo ekstreyi zanneder)

*Sekreteriyle yaşadığı tatlı aşk.Kıza sürekli msj atıp beni kabul et.Neden cevap vermiyosun.Ben o müdürden daha iyiyim diye baskı yapması.


 
Hakikaten bu kızın neyini bu kadar seviyo ben de anlamadım.

*Kiss sahneleri.Genelleme yapıyorum, hepsi çok tatlıydı.Özellikle parkdakine bayıldım.





*İlk gezillerin de kızın iç çamaşırı stoğuyla gitmesi.Sonra müdür kıza elini bile sürmeyince kız da haliyle bozuluyor.Okumuş hep forumlardan, bişey olmazsa erkek değildir.Yok senden hoşlanmıyor felan...Kız sinirli, gergin, haliyle sakar! Sonuç çantanın yere dağılmasıyla büyük utanç.Herşey yerlerde.Çocuk da saf saf kıza neden bu kadar iç çamaşırı taşıyorsun diye soruyor birde.Ah benim mini mini liselim.asdfghjklşi

*Kıskanç liselimin kıskancından hasta müdürü bakması, koyun koyuna geceyi geçirmeleri.Kendi yapmazsa sekreter yapacak yoksa.Evde kız tencere şurada, yatak odası  bu tarafta dedikçe, çocuğun, nasıl da bu kadar iyi biliyorsun bu evi diye bağırışları.Oyy kıskanması da ayrı tatlı bunun.


*Spor mağazasında ki alışveriş sahnesi.Kız çocuğa çanta alacam diye tutturunca mağazaya giriyolar.Kasiyer kız ile aralarındaki diyalog dillere destan.Kasiyer, seni senii bak ne şanslısın teyzen sana çanta alıyo diyince nasıl da bozuluyo kız.Kasiyer de illa düzeltecek, noonna? Annen mi?Sürekli bana noona de diyen kadının çocuğa oppa diye seslenmesi çok iyiydi ya..





*Sekreterle kızın anneyle aynı sahneyle çocuğun liseli olduğunu öğrenmesi.Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış :)

*Müdürün kankaları işbirlikci liseliler.Şapşal şeyler işte.Yolda yanınızdan geçse bakmazsınız, böyle izleyince de bayılırsınız.Müdür yoklama sonrası her okuldan kaçışta uyuyan kukla hop sıraya.Böyle uyuya uyuya okul mu bitermiş.Çok saf hocaları var bunların :)

*Müdürün okula geri dönüp ders çalışmaya başlaması.Sonuç açıklanıp, hiç bir fark olmayınca arkadaşları " *** çıktı çalışmaktan ama bir puan bile arttıramadın mı ortalamanı?" sorusuna,
 " önceki sınavlarda hep atarak 56 alıyordum.Şimdi kendim çözerek 56 aldım" cevabı.asdfghjkl dedim ya işte normal bi liseli diye.

Son bölüme gelince, şaşırtıcıydı.Şaşırdım çünkü; Türkiye'den Kore'ye sesimizi sonunda duyurduk.Bi ara Almanya'ya okula gidecek izlenimi verdiler.Eyvah dedim.Al sana bi "5 yıl sonra buluşalım daha geliyo" .Ama öyle olmadı.Bunun yerine kızımız sen gitme de, biz en iyisi evlenelim dedi.Araların da ki 10 yılı aşktan göremedi.Evlendiler.Enteresan bi sondu.Alışılmış olmadığı kesin.Ben evlenmelerini felan beklemiyordum yani.Daha da uzatmayayım TvN yaptı, ben izledim.İzleyin tavsiyemdir.



1 Ağustos 2014 Cuma

Baba At Olmak....






Bir mobilya gıcırtısıyla uyandığımda saat kaçtı bilmiyorum.Minik eli kolumu dürttüğünde kendime geldim.Üçüncü hamlede yakalayabildiğim saat de 6:30 gördüğüm an, derin bir nefes çektim.start!

-Anne tatil mi?
-Anne kazmanya canavarını isleyebilir miyim?

Avizede ki taşları saydım: 5.bu sabah da değişmemiş.Dünya aynı hala...

-Anne kazmanya canavarını açabiler misin? ( Offf bu ne inat!)

-Olmaz.Neden "çiftlikçilik" oynamıyoruz? ( O küçük beynini abuk sabuk sağa sola dönmekten başka bişey yapmayan tazmanyalı bi canavarla doldurmasan)

Sevinçle yanımdan uzaklaşan ayak seslerini dinledim.Kendime kızdım, az önce ki of  için.Tek tek omurlarımı yataktan söktüğümde hala tam ayılmamıştım.Neden bu eziyeti yapar ki dedim kendi kendime.Her sabah, her gün.

Yüzümü yıkadım.Ayna yorgunsun dedi, dünden pek de farklı değil.Elimde ki toka saçımı ısırdığında ensemde bir topuzum vartı artık.Sağdan soldan fışkıran inatçı telleri saymazsak tabi.Biryerlere sıkıştırmaya çalıştım.Olmadı.Bırak dağınık kalsın dedim, pes ettim.

-Güzel gözlü atım senin olsun (Ki bu artık sıkıldım ondan demekti )
-Tamam
-Ben baba at olacam.
-Ne yapacaksın baba at olunca?
-Sen ahırda bekle, ben bi koşim, sonra yemek getiyiyim sana.
-İnsan baba olacak mısın Çağan?( oyun arasında sözlü sorusu)
-Dur bi baba at olayım.Sonra  gerçek baba olurum büyüyünce.

Bilim adamı olacam dese daha az mutlu olurdum herhalde.Boğazım düğümlendi.Bir yerler sızladı içimde.Yüreğimden bir çığ koptu.Benim minik oğlum baba mı olacaktı gerçekten?Her sabah yavrusunu kreşe götürüp, arkadaşlarına dağıtması için şekerleme alacak mıydı?Her hafta sonu itina ile çantasını hazırlayıp, yüzmeye mi götürecekti bebeğini yaz kış demeden.Akşam işten geldiğinde parka götürüp vakit geçirecek, evde oyunlar mı oynayacaktı?Her yorgunluk belirtisi bir "baba lüffeeen" le yok mu olacaktı?yatmadan önce sütünü içirip hikayesini okuyacak mıydı bebişine?
Benim minik oğlum, kocaman bi baba olacaktı pekala...

-Yumurtanı nasıl yemek istersin bu sabah dedim.( Duygulanmış felan değilim edası)
-Hani krep yapacaktın bugün.Öyle söylemiştin ya dün! dedi.

Sustum.Ah şu anneler ve unuttukları sözleri...



                                Baba olma hakkı kimsenin elinden alınmasın!

18 Temmuz 2014 Cuma

Bir Blogum Vardı Benim...




Yıl oldu yazmayalı, inanın şifreyi girerken şöyle bi düşündüm neydi diye.Durum vahim anlaşılan.Ne oldu? neden bu kadar ara ben de bilmiyorum.Elim varmadı yazmaya, bugün olur, yarın bakarım derken; bir bakmışım  toz tutmuş blog.

Tahmin edilir ki bu ara yalnızca blog için geçerli.Son gaz diziler devam etti.Ne kadar artık yeter dediysem de yetmedi.Bugün hiç izlemiycem dediğim günler tırnaklarımı kemirirken buldum kendimi.

İşin aslı,artık günlerim birbirine benzer oldu.Herşey rutin.Yine böyle bir dönemde açmıştım blogu da.Şimdi yeniden acemi blogger olarak mesaimi başlatmak istiyorum.Eskisi gibi olmaz belki ama kopartmamaya çalışacam blogla aramda ki bağı.Bunca zaman sonra anladım ki, gençlik iksirimmiş benim burası, can sıkıntısında sığınılacak küçük sığınağım.Yazmayı özledim, yorum okumayı özledim.Suk için yaptığım kavgaları - hala fikrim değişmedi- özledim :) Kısaca hayatıma kattığı her rengi özledim.Bekleyin beni; Deniz pek yakında, bu blogda!

20 Eylül 2013 Cuma

Bu Deniz Durgun Kaptan!

Sessiz, koşuşturmasız, dingin.... Bu güzel günlerden elimde sadece birkaç tane kalması ise işin kötü tarafı.Tahmin edilebileceği üzre iznim bitiyor dostlar.Yeni koşuşturma döneminin start almasına az vaktim kaldı.Son dönemlerde ne yaptım diye sorduğumda kendime, büyük bir zevkle diyebilirim ki; hiç bir şey!Tembellik gibisi yok mirim, bunu bilir bunu söylerim...

Amaa o kadar da boş durmadım(!) Bakın neler yapmışım neler...



İlk aklıma gelen Who are you'nun bitmesi oldu nedense :) Bir dizinin daha sonuna geldik.Şöyleydi, böyleydi demiycem.Hayatımın bir döneminde geldi ve geçtiii.Aklımda korkmayı beceremeyen bir başrol ve taş KJW kaldı.Ama her şeye rağmen güzeldi...

Şimdi bununla bağlantılı olarak uzun zamandır düşündüğüm ve who are you sayesinde bilincimin tozlu raflarından geri çağırdığım saçlarımı kestirme isteğim vuku buldu.Yılların uzun saçlı Deniz'i artık kısa saçlı bi lise öğrencisine- ya da he-man mı desek-  dönüştü.Öğrenci diyorum, çünkü korelilerin genç görünme sırrını çözmüş bulunmaktayım: kısa saç! Yaş biraz ilerledikçe saçlarını kesiyorlar - ya da 30 yaş bunalımı mı demeliydim-  işte asıl mesele burda.İnsan hakikaten daha bir genç, daha bir taze oluyor.(Öyle göründüğümü söyleyenlerin yalancısıyım asdfghjkl )
























Gong hyo Jin'in yüzüklerinin sırrını çözdüm! Tamam yüzüklerin efendisi felan sayılmayacağım ama merakımı giderdim ya o da bana yeter.Belki herkes biliyordu da benim haberim yoktu, o ayrı tabi..Şuncacık dövme için takıyormuş yüzükleri.Yeni bir kara parçası bulmuş gibi hissettim resmen.Aidiyet duygum oluştu.Ben de mi yaptırsam ne(!) Yalnız her diziden bir anı bırakırsam kendimde yandım, saçlar gitti şimdi bu asdfghjkl Kişiliksiz miyim len ben? :S

         



Good Doctor'ı izliyorum bir de.Güzel, hafif , lezzetli bir dizi.Hafiflik güzel oyunculukta.Göz yoran bi oyunculuk yok, kısaca Joo Won döktürmüş.Hastaneyi ise iç çeke çeke izliyorum.Len ranzaları bilem var asistanların, yok artık! Bir de hiç poliklinik yapmaz mı bu doktorlar?Habire acilden hasta alıyolar o kadar.Servis desen sürekli aynı çocuklar iyileşip iyileşip, tekrar hasta oluyo.Neyse... Özünde hoş, güzel bir dizi.Öyle aşk felan beklemeden, bol ameliyat görmek için ideal.Doktorlu dizlerle arama mesafe koysam da dayanamadım bunu izledim, pişman da değilim hani.... :)


Oğluma oyuncak ayı aldık.Ondan çok ben oynuyorum.Nedeni onun "ayı" ile benimse söylediği şarkıyla ilgilenmem.Gwiyomi'yi söylüyor.Deli gibi sürekli ayıyı mıncırıyorum.Dansını felan yapıyorum kendimce.Çocuk boş boş bana bakıyor.Ebeveynin çocuğuyla arkadaş gibi olması bu olsa gerek :) Bazen korkmuyor değilim; onun büyüyüp benimse hala böyle kalacağımı düşününce biraz tuhaf oluyor insan...Bu video hyun joong ile arama mesafe koymama neden olsa da yer yer sevimli de gelmiyor değil.... :)




Ve ve veeeee Master's Sun sen nelere kadirsin! Bize bunu da izlettin ya :) So Ji Sub hıssıl hıssıl çaaranda dedikçe çocuk gibi dizime yatırıp poposunu poposunu dövesim geldi.40 yaşında ki adama bunu yapmayı düşünmemi sağlayan yönetmen, senarist her neyse işte ona teşekkürü bir borç bilirim :) Teponniiiim saranneyooo :)



Master' Sun için düşünce, dilek ve temennilerimi ayrı başlıkta toplayacağım lakin, daha fazla bekleyemedim ve ayrıntı için bitmesini bekliyorum :)



Tekrar bi vee demem gerekirse o da Lee Min Ho'ya gitsin.Her şeye rağmen seviyorum bu çocuğu.Son dizisi The Heirs yakında başlayacak.Heyecandan daha çok sinirle bekliyorum.Çünkü başrolde pek sevdiğim (!) Park Shin Hye var! Olum başka kız mı kalmadı Kore'de.Sinir kız bu sefer min hocumu ağlarına düşürecek, dayanamam.Kıyamam ben sana Lee Min Hoo :( Bekleyelim bakalım..

Anlaşıldığı gibi koca bir tatilin çoğunu bilgisayar başında geçirmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Tek yan etkisi, yan ağrılarım oldu.Sağım uyuştukça sola, solum uyuştukça sağa dönerek bütün ağrılarımı bertaraf ettim  :) Asosyal olmak, seni seviyorum!