9 Aralık 2012 Pazar

Mimlerin Gücü Adına!





Farkındayım, baya boşladım buraları,kendi alemimde tıpkı böyle gezinmekteyim :) Ama mim yazısı olsa bile yeniden dönüşümü kutluyorum efem :)

Hikaru'nun mimiyle başlıyayım ben en iyisi, diğeri daha bi zor geldi bana nedense.

Çantamdaki 5 şey

Öhöm höm höm höm(efektli bir giriş olsun).Zannediyor musunuz ki sadece 5 şeyle sınırlanabilir.Asla! Şimdi, ufak tefek makyaj malzemelerinin içinde bulunduğu minicik bir çantacık.(Çanta, çantacık  doğurdu!)Makyaj fazla yapmam ama makyaj malzemesiz de dolaşmam.Dostlar alışverişte görsün hesabı. Bir adet kitap (sosyal psikoloji) , cep telefonum,anahtarlar, ıslak mendil, bebek bezi ( ne olur ne olmaz) ,tabiki de cüzdan, bolca not kağıdı(yapmam gerekenleri not alırım da, malum unutur oldum yaşlılık işte), kalem, kalem, kalem,heeyyyt kaç etti? çanta çatlayacak vallahi.

Odamda ki 5 favori şey

Hikarucum ellerin dert görmesin.Sana katılıyor ve evim de ki 5 şeye geçiyorum.Ben de foto koymak isterdim ama maalesef tembel insanım vesselam.

* Antrede ki puf ! eve girince öyle güzel görünüyo ki, "rahatım ben rahatım, gel ben de otur" diyor resmen.Bu yüzden olsa gerek eve girer girmez oğlum mutlaka üzerine uzanır, ben de yanına sıvışır otururum. Seviyorum pufumu :)

*Bir de balkonumu seviyorum.Yazın çok güzel olur, koltukta yan gelip yatmak.Akşamları çay muhabbetleri.Ooo yaz gelse yine özledim hemen.

*Bütün mutfak aletleri.Evimin gözdeleri olur kendileri.Aklınıza gelebilecek her çeşit bıçak, servis kaşıkları falan favorimdir.Tabak çanak olayına girmiyorum.Kısaca mutfağa dair herşey  favorimdir diyebiliriz.

Bu ay yapmayı planladığım 5 şey

İstanbul'a gitmek.Seminer var da o bakımdan yani.İstanbul'a gideceğime sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.Doğru düzgün gezemeyecem zannımca, bol bol baş ağrısı çekerim artık.Ama bir günü kendime ayırmak planlarım dahilinde, görecez artık. Hee bir de, tiyatroya gitmeyi düşünüyorum, ihmal ettim bu aralar.

Almak istediğin 5 şey

Oy oy oyyy.Bolca kıyafet var hedefimde, doymadım doyamıyorum.Bir adet bot, bir de mause alsam iyi olacak galiba.Bozuldu da, şuan çektiğim çileyi anlatamam size.Fırlatacam şimdi laptopu!!!

Seni mimleyen kişiden etkilendiğin 5 şey

Zeki, çevik, ahlaklı, ayrıca  hemşerim olur kendileri.Kendini hiç görmemiş olsam da, bağrıma basasım var. 40 yıllık tanıdık gibi hissettiriyor.Bu alemde ki - bildiğim-  tek akranım olur kendisi :)

                                                               
                                                                             *****

Veee bir de ortadoğu ve balkanların en iyi izleyicisi, tavsiyelerine gözüm kapalı uyduğum, zevkine sonsuz güvenim olan Mikalzia da beni mimlemiş(Sanırım ben hala 5 şeyin son  sorusuna takılı kaldım :)) İnanın bu mimmi kafamdan atamıyorum.Bir şey duyuyorum bunu yazsam diyorum.Gün içinde aklıma korece kelimeler felan geliyor o kadar yani.Çok riskli bir mim bu yahu.Sonuçta duyduğumu yazacam.Lokum derken b**um deme olasılığı %90, en azından kendi adıma yani :)

Saranni-seviyorum demek zannımca.Öyle çözümleyebildim yada.En kolayı da bu galiba.

Balli-çabuk anlamında, ben de çok seviyorum.Hatta bazen günlük hayatta kullanır oldum.

Şiro- İstemiyorum. Aslında söyleyiş tarzları hoşuma gidiyo.Kimin neyi istediği, istemediği umrumda değil.

Anyon- merhabanın özeti.Gençler daha çok kullanıyo.Kulağa çok hoş geliyo.

Biyanne-Üzgünüm. Ama ben hakikaten üzgünüm.

Bir sürü kelime var aslında ama yazıpta Koreceyi katletmek istemiyorum.Ve traslate Allah belanı versin.Senden azcık kopya çekeyim dedim.Elime yüzüme bulaştırdım.Ya ben başka bir Korece dinliyorum dramalarda, filmlerde felan, ya da sen başka bir Koreeceden bahsediyosun çözemedim.

Vee Hikaru bu mimi senin başına musallat ediyorum.Kaçamazsın, yazmazsam ölümü gör bak(!)Vee vee  blogundan daha fazla ayrı kalamayan, buna da pek bi memnun olduğum mydestiny, yazmamışsındır herhalde :)Kan ter içinde kaldım vallahi, bu nedir allasen  Kore işkencesi de bu olsa gerek :)

                                                                   


19 Kasım 2012 Pazartesi

Nice Guy






İsim iyi hoş da, bence yetersiz.Sucker Guy desek daha iyi :)Bir insan evladı ancak bu kadar iyi niyetli, kendini  kemiren, yok eden  bir cins olur.Aşkı uğruna hapislerde çürüyen, gidip intikam için yaklaştığı kadına aşık olan, hasta kardeşi için jigololuk yapan bir cins, cins diyorum bu kadar çok şey görüp geçiren artık insan olamaz.Artık o ayrı bir tür!

Öyküsü intikam üzerine kurulmuş, buram buram dram kokan bir dizi.İlk başlarda bana biraz Misa tadı verdi.Çünkü elimizde bir adet "hasta" kardeş, beyninde her an ölümüne neden olabilecek "sızıntı şeklinde kanama" mevcut, ve tabi iyi bir İNTİKAM nedeni.Da da daaa daaaaaaaan...Hiç şaşırmamak gerekiyor  çünkü iki dizinin de senaryosunu aynı kişi kaleme almış; Lee Kyen Hee.

Öğrencilik yıllarında sevdiği kadın uğruna, onun işlediği cinayeti üstlenen, haliyle mapushane çıkışı kendini bekleyen bir sevgili beklentisiyle özgürlüğüne kavuşan, ama acı gerçekle yüzleşince mahvolan bir gencin öyküsü.Peki o acı gerçek neydi?Sevdiği kadının çoktan zengin bir koca bulup evlendiği, bir de çocuğu olduğu.Zurnanın zort dediği yer de burası, bu noktadan sonra intikam olayı başlıyor.





Seo Eun Gi şımarık zengin kızı, zeki çevik ahlaklı.Babasını zalim kadın Han Jae Hae'den kurtarmaya çalışan kendi halinde bir kızken Kang Maru'nun hayatına girmesiyle tökezliyor.Ve kendine insan diyen, azcık hormon sahibi her insan evladının başına gelebileceği şekilde Maru'ya aşık oluyor.Canım, aslında eli mahkum, gel de aşık olma :DKendisi baya asabi bir kızken, hafızasını kaybedince tam bir sevgi pıtırcığına dönüşüyor.Sevdim bu kızı.


                           

Maruu, evladım sen ne şanslı bir DNA'ya sahipsin böyle.Özene bözene yaratılmış şanslı şey.Canım benim, sen ne kadar ağır abi olmaya çalışsan da, arada bir Kenan İmirzalioğlu'na bağlamaya çabalasan da herkes haddini bilecek değil mi?O bebek yüzüne hiç yakışmıyor bu tripler.Sen suratını asdıkça yanaklarını mıncırmak geliyo içimden(Hikaruivy'in izniyle tabi haddimi bilirim ben :)).İşin özü bu role gitmemişsin.O bebeto imajından sıyrılmak için kendini paralıyor adam ama nafile.Şöyle en hasından bir romantik komedi çekse de doya doya izlesek.



Maru'nun hasta kız kardeşi, coco mu? poko mu? herneyse.Ne gıcık bir tipsin ya, dizi boyunca öldün ölecen ne hastalığıysa bu turp gibi geziniyosun ortalıklarda(sanırım epilepsi).Canın sıkıldıkça hop bayıl.Zora düştükçe abi gitmeeee de hastanelik ol.Çözemedim seni.Bir de abinin kazulet arkadaşına aşık oldun.Hastasın falan ama  aşk olayları son gaz devam.Çek çileni işte.Senin yüzünden Marucum kötü yola düştü, el masalarında meze oldu :)Düşüncesiz kötü şey...



Allahııım ben bu kadını ezelden beri sevmem,o da beni sevmez :) My Girl'den beri sinir olurum kendisine.O koca küpeleriyle tenis oynadıkça, gülme krizine girerdim.Neyse konuya geri dönelim.Para uğruna sevdiğin adamın hayatını mahvettin anladık, gittin zengin ama bir ayağı  mezarda adamla evlendin anladık, üstüne bir de çocuk yaptın hadi onu da sindirdik.Ama tekrar Maru'yu geri istemen biraz fazla olmadı mı?Valla saçı başı yolunacak kadınsın vesselam.O titrek dudaklarından çıkan her kelime kulağımı tırmaladı.Dizi de ayartmadığın adam kalmadı.Tüüüh kötü kadın seni.... (Çok fena kaptırdım kendimi 40 güne gitmez kadıncaz:))

Aslında aman aman bir drama yoktu, yani vasat bi dramada bunun yarısı oluyo zaten.Dram olması için şöyle böğüre böğüre ağlatması lazım beni.Benim için gerçek dram o.Bu biraz çerez kaldı, cık dişime göre değildi anlayacağınız.Ama içimi karartmadı mı?Tabi ki kararttı.Çekim tarzı, kasvetli havası, herkesde ki beş karış surat.Beş dakika da bir kelime konuşabilme başarısı.Kızın hafızasının geri geldi gelecek beklentileri,Boş boş bakışlamalar, bir bölüm -60 dk- da bir arpa boyu yol alınamaması içimi baydı.Dramdan çok bunlar boğdu beni.Şöyle ağız tadıyla çocuğun başına gelenlere üzülemedim.

Son bölüm gayet güzel olmuştu bence.Azcık Kore camiasına aşina olan her Türk gibi telli duvaklı bir gelin, birbirine koşan aşık çift felan beklentim yoktu.O yüzden büyük hayallere kapılmayın şimdiden söyleyim.Maru'nun 19 bölümde gerçekleşemeyen, "sızıntı şeklinde kanama"dan, "büyük bir kanama"ya dönüşen   "ölümcül hastalık" tedavisi, yani ameliyatı gerçekleşti.Kurduğum cümleden dolayı kendimle gurur duydum hee, ne dedim ben de anlamdım ya neyse, öyle işte...Ameliyatta hafızasını kaybetme fikrini sevdim."7 yıl sonra" durumlarına zaten alışığız.Saça biraz dalga verdin mi tak diye 7 yıl geçiyor yani.Kimse bir dirhem yaşlanmıyor.Herşeye rağmen dizide en sevdiğim kısım son bölüm oldu :) Bu kadarcık işte. Ay bee çok neşeliyim, biraz karamsar olayım demek isteyen varsa izlesin :)Var mı len gerçekten öyle biri?








7 Kasım 2012 Çarşamba

Sevgili Günlük




İşten çıkmış, gece karanlığında otoparka doğru süzülürken, bir taraftan kış saati uygulamasına saydırıp, diğer taraftan marketten alacaklarımı liste yapmaya çalışıyordum zihnimde.Tam, yumurta ile yoğurt arasına sıkışmış bir ses çaldı kulağıma...

....
-"Ay çok tatlılar"

Ne diyor ya bunlar kimmiş tatlı olan ?

-"Ay Lee Min Ho diye biri var.Ona bayılıyorum."



Nayııııırrr , nolamaaazz.Kim benim Le Min Ho'mu, Kore'mi sevme cesaretinde bulunur.İşin enteresan tarafı Le Min Hoo'yu severim tamam da, öyle fanı falan değilimdir.O an Suk' a bayılıyorum deseler, onu da kıskanırdım eminim :)Daha önce kanlı canlı bir Koreseverle karşılaşmamış olmam beni bu noktaya sürükledi sanırım :)

Bir hışımla arkamı döndüm.Bakayım kim şu cadoloz diye

-"Aaa Deniz abla iyi akşamlar"

o_O

 Öyle böyle değil fena oldum dostlar.Kızlar staja gelen öğrenciler çıktı iyi mi?Nerden ablanız oluyorum len ben siziiiin, nasıl Min Ho'ya sarkarsınız diye haykırmak istedim.Peki ağzımdan ne çıktı?

-"Nereye gidiyorsunuz? Bırakayım sizi."




31 Ekim 2012 Çarşamba

Arang And The Magistrate


                     

An itibarıyla bitirmiş olduğum, bir gazla yazayım bari dediğim nadide dizim Arang.Kısa ve net bir giriş cümlesi oldu.Son dönem takip edebildiğim diziler arasında en iyilerindendi bence.Tabi eğer fantastik yapımları seviyor ve Shin Min Ah'a benim gibi bayılıyorsanız....

Konusu

Açıkca söyleyim.Tanıtımlarda fantastik, korku, komedi,romantizm, dönem dizisi yazıyordu.İlk okuduğumda ooo diziye gel. Yok mu artıran? Yok, yok dizide diye dalga geçiyordum.Şuan gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki dizi de hakikaten hepsi var.

Nasıl öldüğünden bi haber araf da dolaşan genç kızımız Arang, katilini aramaktadır ve ruh olduğu için onu yalnızca yargıç görebilmektedir.Peki neden yalnızca yargıca görülebiliyor? Bu ikilinin başlarına ne gelecek? Sır :) Sıfır spoiler de bu olsa gerek  ;)

                                                                       ***

*Cast kesinlikle çok iyi belirlenmiş bence.Kimse, hiç bir yerde sırıtmıyordu.Oyunculukta gözümü tırmalayan aman be şunu da yapma dediğim pek birşey yoktu.Özellikle yargıcın  annesini canlandıran Kang Moon Young'a  10 puan veriyorum.

*Konu ilk başta klişe gelmişti.Ne bilim beraber katili arayacak, aşık olacaklar, sonunda da öbür dünyada buluşurlar herhalde diye uyduruk bir son bulmuştum kendimce.Tabi ki de öyle olmadı.Bu noktada hayal gücümün ne kadar berbat olduğu, ve senarist arkadaşın yeteneği tokat gibi yüzüme çarptı.Hayır, senaristin yetenekli olması gayet normal de, ne olacak benim bu halim bilmem.Hiç ışık yok :)

    *Kıskanç ergen bloggerlar tarafından pek sevilmeyen, benimse aksine pek sevimli bulduğum Shin Min Ah yine beni şaşırtmadı.Bütün sevimliliğiyle, ilk bölümlerde dağınık saçlarıyla çok güzeldi.Zaten kendisi ya hayalet, ya da tilki oluyor.Ama her haliyle çook tatlı yaa, seviyorum bu kızı.İnsanın kucağına alıp bebek gibi sevesi geliyor, o yanakları mıncırmak vardı.Güzel hatun vesselam.Bir cümle daha yazarsam "asılıyor" olacam kıza.Kendimden şüpheye düştüm yahu o_O



*Yargıç beyimiz (Lee Jun Ki) ise ilk görüşte hemen tanımak pek mümkün değil, en azından benim için.Çünkü kendisini en son My Girl de izlemiştim.Ve üzerinden bayaa geçmişti.Şimdi burda izleyince ufak bi şok atlattım.Bir dirhem et, bin ayıp kapatır.Atalarımız boşuna mı söylemiş.Adam olmuş resmen :) Aslında yazık yaw, daha gözünü açmadan bebeleri atıyorlar ekrana tam yüzü oturunca da, sen eskidin diyorlar.Kim bilir? Yada ben uydurdum şimdi, bilemedim.Geçelim, zira boş konuşmalarıma başladım yine.Ama bakın yaa neymiş ne olmuş.





*Arang'la ilk iletişime geçen şamanı Hwang Bo Ra canlandırıyor.Kendisi büyükbüyük annesinin kitabı sayesinde bilimum fal, ruh çağırma olaylarına giriyor.Aslına bakarsanız, biraz çakma şaman olsa da dizide ki bütün kilit olayları sayesinde aşıyorlar.Biraz deneme yanılma, biraz kitap yardımıyla sonunda gerçek bir şaman oldu çıktı.Oldukça eğlenceli bir karakterdi.Sürekli ruhlarla iletişime geçmeye çalışması , ruhların sadece seslerini duyabilirken, yoğun çabalarıyla görmeye de başlaması.Ama bu sefer de onları duyamaması çok komikti.Ruhlar aleminden büyük büyük büyük annesi ile muhabbetleri pek komikti.

şaman ile yaman 
       

*Yargıcın sağ kolu, yaman yardımcısı, aslen kölesi ama aslında can dostunu ise Kwon Oh Joong canlandırıyordu.Kendisine tek kelimeyle bayıldım.Kendisi ruhlardan çok korkuyor.Gelin görün ki bütün ruhları yargıcın görebildiğini bilmiyor.Şapşal halleri, yargıcı Arang'dan kıskandığı sahneler pek komikti.Neden o? Onda ben de olmayan ne var? soruları sayesinde gülme krizine girdim.Ama sonraları şamanı bulunca yargıcın yakasını bıraktı :)

*Yargıcın annesini ise Kang Moon Young canlandırıyor.Aslında bedenini kötü bir peri kullanıyor.Ama yok böyle bir oyunculuk.Kadın şimdiye kadar gördüğüm en korkunç koreli ajumma.Yer yer karanlıklar içinde gözlerini pörtletince azcık tırsmadım desem yalan olur.Zaten ruhlar falan, kadın bir de dolunayda bir adet saf kız kalbi mideye indiriyor.Allahım ben tırsmıyım da kimler tırssın.Kadın bütün kötülüklerin anası!

   

*Şimdii bu kadın bütün kötülüklerin anası da, yok mu bir yardımcısı? Tabi ki var, genç efendi Joo Wal rolüyle Yun Woo Jin.Kendisi dizinin arada kalmış, iyi mi kötü mü belli olmayan karakter kadrosunu dolduruyor.Hani çok kızarsın, paralamak istersin ama en sonunda öyle birşey olur ki, kızsan mı sevsen mi bilemezsin.İşte o Joo Wal.Kendisi tabiri caizse heykel gibi adam da, aman ağlamasın.Ağzı burnu birbirine giriyor.Dişlek bir adama dönüşüyor, salyalar ayrı, sümükler ağzına girer bir yandan aman aman.İzlemesi sakıncalı.



*Dizinin muhteşem üçlüsünü de unutmamak lazım.Sürekli yargıçtan kurtulma planı yaparken, anlıyorlar ki adamdan kurtuluş yok.Mecburiyetten de olsa yargıcın tarafına geçiyorlar.Ama sürekli tetikte, ürkek halleri çok komikti.

muhteşem üçlü


*Vee veee tanrılar hakikaten çıldırmış olmalı..Sürekli oyun oynayıp yan gelip yattılar.Olmadı yer yer bahse girdiler.Sürekli yaşlı tanrı kaybetti.Zaten kim genç, kim yaşlı  belli değil :) Çünkü efendim bir iddaa sonucu bedenlerini değiştirmişler.Zaten Arang' da "Heeyyy Jade imparatoru" diye diye bol miktarda kulaklarını çınlattı.İşin özü; bu ikiliyi sevdim.Tanrı dediğin tembel olacak yahu :)


 



















*Bu kadar ölümden, tanrıdan ruhlardan bahsedilen dizide Azrail olmaz mı?İşte bütün heybetiyle Azrail ve yardımcıları.




Daha da yazmadığım bir şey kalmadı galiba.Unuttuklarım gücenmesin sakın.Hadi gidip izleyin bakim.

sevimli şey :)





Beyefendi uyuyor, duy da inanma!















Gerçek aşk (!)
***Giriş cümlesinde hemen yazayım diye belirttim dimi.Ben çok büyük yalancıymışım.Bir haftadır taslaklarda beliyordu...

14 Ekim 2012 Pazar

BB Krem Mucizesi

MISA Cho Bo Yang BB Crem
                               

Biri hüsrandan mı bahsetmişti :) Aylaaaar önce şu yazımı okuyanlar hatırlayacaktır.İlk BB Krem deneyimimi Garnier ile tecrübe etmiştim ve sonuç pek de iç açıcı değildi.Kesinlikle yılmadım, küllerimden yeniden doğdum.

Hangi blogda "Ebay alışverişim" başlıklı bir post görsem, içim burkulur; kendimi komşu kızın sahip olduğu ama kendisinin asla edinemeyeceği oyuncağa aval aval bakan bebeler gibi olurdum.Durdum, kendime acımaktan vazgeçip; "Neden risk almıyorsun Deniz?" dedim.Böylelikle Ebay turlarıma başlamış bulundum efendim.Başlarda tabi ki gümrük korkusu vardı.Satıcıya attığım onlarca mesaj, geldi mi, gelecek mi telaşı.Len elin Korelisi ya çakma ürün yollarsa korkusu da cabası.

Bütün bu korkuları bir kenara bırakıp kendime seçtiğim BB Kremi Ebaydan satın aldım.Efendim, kendileri Misa Cho Bo Yang BB Krem olur.Seçmemin nedeni bana içerik olarak daha doğal ve kırışık önlemede daha etkili olması.Geleceğe yatırım yapmak gerek değil mi? :)

* Yaklaşık bir aydır kullanıyorum ve kesinlikle çok memnunum.Öncelikle cildi yumuşacık pamuk gibi yapıyor.Nemlendirici olarak bile sürebilirsiniz.

*Kapatıcılık özeliğine gelirsek, tek kelimeyle mükemmel.Üstelik benim aldığım ürün kapatıcılıktan çok cildi yenileme özelliğine sahip.Buna rağmen bütün çillerimi tamamen kapattı.

*Yüzünüz de kesinlikle kalıp gibi durmuyor.Öyle ki dışardan ürünü kulllandığın belli olmuyor bile.

*Tek kötü yanı ürünün sadece iki tonun olması. No 1 benim cildime uydu. Ama yine de çok soluk görünmemek için biraz allık istiyor. 2 numara açık tende çok sırıtıyor( No 2'yi de arkadaşa aldık da tecrübem ordan).

                                                                                                     


*Ebaydan satın alacaklara önerim ; Kesinlikle pazarlık yapmanız. İndirim kesin yapıyorlar ve birkaç ürün alacaksanız toplamda baya fark ediyor.Ama tabi ki kendinizi kaptırıp eş dost akrabaya da alayım demeyin, çünkü gümrüğe takılma olasılığı artar haliyle.Ve mutlaka belirtmeyi unutmayın ki, paketi gönderirken "hediye" seçeneğini işaretlesin.Gerçi çoğu satıcı için bunu hatırlatmaya gerek bile yok, işin uzmanı olmuşlar.Ama işimizi sağlama alalım değil mi?  :)

*Ben tek ürüne yaklaşık 45 TL verdim.Türkiye de aynı ürünün  95 TL ye satıldığı düşünülürse karlı bir alışveriş olduğu aşikar.Haydi kızlar, davranın bilgisayarlara :)



mmmmvv

1 Ekim 2012 Pazartesi

Mim ; Sordular, Cevapladık...

Bir mim yazısıyla geri dönmüş bulunmaktayım.İşten, güçten, bolca karmaşadan ötürü blogumun gariban kaldığı şu günlerde, mikalzia sayesinde yeniden şenleniyor.Kendisinin kadrolu mimcisi olmanın haklı gururunu yaşamakla birlikte yazıma başlıyorum efendim.Tekrar teşekkürler mikalzia...

*Kendini seviyor musun?

Yer yer evet, bazen parçalı bulutlu.Kendimi sevebilecek kadar henüz delirmedim.Bazen sınırlarında dolaşıyorum evet, ama henüz tam deliremedim.İşin aslı, ey okuyucu pek de çekilecek çile değilim.En kötüsü bunun farkındayım.İşte fazla mükemmeliyetçi, titiz,kılıkırk yaran,sevimli,kendince anlayışlı biri olmaya çalışırken, bu durum eve gelince yüzseksen derece değişiyor.Dağınık, salaş,sevimsiz,nalet, çekilmez  bir insana dönüşüyorum.İşte bu nokta da hep şunu savunuyorum.Evleneceğiniz kişiyle mutlaka öncesinde beraber yaşayın.Gerçek yüzünü görün.Bakın benim kuzucum şuan başını duvarlara vuruyordur.(Hele bir vursun :))

*Yapmaktan hoşlandığın şeyler?

Kitap okumak,film izlemek,yüzmek.Yıllarca bu sorunun cevabı hep aynı oldu.Merak ediyorum bu kadar yüzme meraklısı milletiz neden doğru düzgün bir derecemiz bile yok?(Derya'cım sözüm kesinlikle sana değil)Aslında bu uzar gider de ben konuyu dağıtmayayım.Ben uyumaya bayılırım.Acayip de güzel uyurum laf aramızda.Kaderin cilvesi bu olsa gerek, insan kendinde olmayanı ister ya hep.Benim de uyuma fırsatım yok.Evde mini mini bir yavrum var ki, hala geceleri annee ule apalım mı?(anne kule yapalım mı?) diye uyanır.Saat gece üçtür ve ben deliririm.İşe giderim sabahın köründen gece bilmem kaça kadar ayaktayımdır- eğer nöbetçiysem- sandalye tepesinde kestirebilirsem ne ala...
Drama takıntımı söylemiyorum bile.Bu arada boş kaldığım zaman ilk iş birşeyler izlemektir.Televizyon nedir unutanlardanım mesela.Derlerdi de inanmazdım.En son öyle bir geçer zaman ki'nin ilk sezonun son bölümünü izlemiştim, düşünün o kadar...Bir de güzel havalarda sahile inmek balık ekmek olayları güzel olur.Severim.

*Hedeflerin nelerdir?

Aslında bundan "doğum sancısı" yazımda bahsetmiştim.Şimdi de düşündüm de ne boş adammışım.Doğru düzgün işte bu  dediğim bir hedefim yok.Hayattan fazla beklentim yok sanırsam.Ezelden beri hırslı bir insan olamadım, kahretsin.Ne bilim sıcacık bir yuvam, evim ,arabam, işim kabarık bir banka hesabım var daha ne olsun?Daha ne isteyim hayattan?Nankörlük de etmiyim dimi :)

*Kendini bir cümleyle anlatır mısın?

Anlatılmaz yaşanırım :) Bu olay baya sardı.Kendim çalıp kendim oynuyorum hee ne ala..

*Nefret ettiğin şeyler nelerdir?

Öhööm bir sevgi pıtırcığı olarak kendimi zorluyorum(yalan).Yüzüme "canııım ne kadar da iyi yaptın, ben de olsam öyle yapardım" deyip arkadan "duydun mu Deniz de şöyle yapmış aaaa" diyenlerden."Canım arkandayız seni destekliyoruz "deyip de daha ilk tökezlemede kıçına tekmeyi basanlardan.İşyeri entrikalarından ve yalakalıklarından.Dolmuşta sırtında ufak çaplı bir delik açıp " şu parayı uzatsana" diyen yaratıklardan.

*Favori filmlerin, şarkıların, kitapların...

Bütün klasikler favorimdir.Özellikle Rus edebiyatına bayılırım.Rus kültürü hep ilgimi çekmiştir.Klasikleri okuyup da etkilenmeyen yoktur herhalde.Bir arkadaşım Ukrayna'da çalışıyordu.Şirketin çaycısı kadın sabah işlerini hallettikten sonra açıp kitabını okuyormuş.Her gün... Bizim DNA'mız da okumah yooooh! :)
 Virginia Woolf'a bayılırım bir de.Kitabı bitirene kadar kurdeşenler döküp, hipnoz tehlikesine girsem de inatla okuyorum işte.Özellikle "Dalgalar" cümle cümle işlenmiş, muhteşem.
Film olarak zeka ürünü senaryoları severim.Sonunda dumur olduğum.Yuh be bu da yazılır mıydı dediğimiz cinsden.
Müzik olayına gelince; öff yaa eski kafalıyım ben.Galatadan at beni, in Haliç'e tut beni tarzı yeni şarkıları sevmiyorum.Klasik dinlerim, ruhumu da dinlendiririm.O kadar!!Bak yazınca anladım hakikatten çekilecek çile değilmişim.Klasik müzik, klasik romanlar... o_O

*İlham aldığın kişiler...

Şart mı yazmak.Ne bilim hiç kimse.Belki de ilhamım olmadığı için doğru dürüst bir hedefim yok.Mahalle manavı Rüstem amca.Hergün özenle meyveleri, sebzeleri tezgaha dizer.Akşama kaldırır.Çekilecek çile değil valla.Gıpta ediyorum adama.Sabrını ilham alıyorum...

*Death Note'u bulsaydın ne yapardın?

Hiç.Yazacak bir ismim yok.İsmi yazdıktan sonra vicdan azabından kahrolurum yahu.Yazılanla da ölünmüyor ki :D Ama durun!  Ayıp olmasın asrın fırsatı elime geçti.Hıncal Uluç(zaten pek vakti kalmamıştır),Ahmet Çakar(yeri çabuk dolar) yazdım gitti.

Bir mimin daha sonuna geldiğim şu dakikalarda huzurlarınızdan ayrılıyorum.Kimsecikleri de mimlemiyorum .İçiniz rahat olsun.İsteyen yazsın.

16 Eylül 2012 Pazar

The Faith / Deniz'in İnançla İmtihanı

  İş Bu Tamamen Kişisel Bir Yazıdır!

Kendimi hücrelerime kadar zorluyorum.Neden?Derinlerde ki Le Mİn Ho sevgimi gün yüzüne çıkartmak, Faith'i izlemek için.Olay bu kadar basit.Aslında bu biraz da itiraf niteliği taşıyor değil mi? Evet ben de onlardanım.Oyuncu uğruna; sırf gözüm gönlüm açılsın, maksat güzellik görelim diye dizi izleyenlerden o_O

İlk başlarda biraz bölümler biriksin, doya doya bir çırpıda izlerim diye bekletiyordum diziyi.Boş günümün birinde başlayım bari dedim.Şunu da belirtmeden geçemeyecem, söylemesi ayıp öyle boş günüm pek olmaz.Sırf Le Min Ho sevgimi anlayın diye açıklıyorum yani.


Klasik replik "İki haberim var biri iyi biri kötü, önce hangi haberi duymak istersin?"

Ben iyiyi tercih ettim okuyucu!Le Min Ho'nun saçaları pek
güzel olmuş.O tarumar hallerine bayıldım.Ben zaten hep
yakıştırırım ona dalgalı saçı.Ama buraya dikkat sadece "dalgalı" Bof daki maşalı hallerini değil.Allahım neydi o Bülent Ersoy bozması halleri.Kendisi de utanç içinde olacak ki sildirmiş mi ne fotoları zar zor binbir emekle buldum.




                                                         * Stiller tamamen aynı, papyon dahil*

Bu kuaför mü desem , perukacı mı desem artık adı her neyse Le Min Ho' ya büyük kıyak yapmış -zira kendisin kulaklarını birazdan, tekrar çınlatacağım- özene bözene itina ile uğraşmış.Emek var tebrikler :PAma ya çok yoruldu yada zam falan istedi kabul edilmeyince düz saça dönmüş tekrar.Bu dönüşü bir dönem dizisinde nasıl açıkladılar merak ediyorum.Kullandığı ilaçların etkisiyle saçları düzleşti mi dediler acep?Merak ettim.Henüz o kısımları izleyemedim.İnşallah bedenim oralara kadar ilerlememe izin verir.




Kötü habere gelince :Sadece bir tane iyi haberin olması ! Bunda ala kötü haber mi olurmuş.

Yavaş yavaş okları Kim Hee Sun' a çevirmenin vakti geldi de geçmek üzere.Bir kere Min Ho'cuma hiç ama hiç yakışmamış(Kıskaç ergen mode on) Ne ergeni yaa otuza merdiven dayadım.Ahhh ah akıl-yaş- baş üçlemi!!!! Len öyle böyle değil şaka bir yana kıskançlık ettiğim falan yok.(Dünya ahıret kardeşimdir)Personel Taste 'de gayet yakıştırmıştım onu So Ye Jin'le.Demek ki sorun ben de veya arada ki yaş farkında değil.Kız yanında bariz unni gibi duruyor.Sudan çıkmış balık halleri, uyannık saf numaraları.Ya ne bilim sevemedim.Şimdi baktım kız 77'liymiş.Alın işte daha ne olsun? Yazık Lee Min Ho'ya. Anlamadım, yani koskoca Kore'de kız mı kalmadı.Nerden bulmuşlar bunu?

                                               

kolyesiz çıkmam abi!
                                                                           ****

Doktor abimize gelince(Phillip Lee).İşte tam da burda perukacı arkadaşı tekrar anıyorum.Min Ho'ya aşırı özen göstermekten olsa gerek, bunalmış "Amaaan başrolu iyi yaptık.Zaten üçbeş repliği var.Oğlum Tayyar yap öyle ortaya karışık bi şeyler zor olmasın daha 24 bölüm aynısını yapacaz" demiş olacak ki adamı heba etmiş.Hadi perukacıyı anladık kolayına geldi de bir Allahın kulu çıkıp adama demiyor mu ki olum  ne bu hal?Zaten gözleri fazla yakın, üstüne bir de çekik- en çekik koreli ünvanına aday- bir de düm düz saçlar,o kaküller  baygın bakışlarıyla.Allahım tam bir şehla olmuş.Yazık yaa.Yönetmenin seni sevmiyo diyim.Bak mahvediyo kariyerini böyle..yazık cık cık...Ve sakın o doktora aşık olayım falan deme, öyle hayran hayran bakışların gözümden kaçtı sanma.

                               





                                                                         ****

Bu kraliçe meselesi biraz karışık.Kız bence çok iyi oynuyor.Duruşu, tavırları çok asil.Aşkını gizlemeye çalışırken ki halleri içimi paralıyor.Her şey mükemmel, burada izleyici sorunsalı -yani ben- devreye giriyor.Kızı gördüğüm de aklıma Love Rain' de ki Suk'un peşinde koşan tipik ikinci kız halleri geliyor.Ufak bir kıkırdama ardından, helal oyunculuk bu olsa gerek diyorum.Bir bu role baak, bir de diğer "oppaaaaa benle yemeğe çık" diye yalvardığı hallere.İşte bu yüzden oyuncular "farklı rolleri denemek istiyorum" diyor olsa gerek.Hak verdim...

                                                 
                   

                                                                         ****


Konu belli, sonuçda fantastik bir şeyler olacak, tamam anlaştık.Ama kardeşim kadın geldiği gibi kraliçenin -ambiyane tabirle- şah damarını iki dikiş tamam, dikti.(tıbbi terimlere girmiyorum :)) Bu kadar kolay mıydı bu işler?Kraliçenin bünyesi baya kuvvetli çıktı,o da ayrı konu.Günümüz de olsa kesinlikle bilmem kaç ünite kan verilirdi..







Kraliçenin şak diye ayağa kalkıp, pamuk prenses halleriyle dolaşması.Şaşırtıcı.Kadın hakikaten tanrını doktoru yahu!!!

Asıl bütün bunların yanında deve de kulak olduğu mesele.Karındeşen jack ünvanını laik gördüğüm doktor hanım kırılası elleriyle Le Min Ho' yu enlemesine ikiye ayırdığı sahne.Resmen ciğerini söktü.Elini salladığı gibi gözünün tek yaşına bakmadan kılıçladı adamı .Len yönetmeniiiiim başrolün ölmeyeceğini 5 yaşında ki çocuk dahil hepimiz gayet iyi biliyoruz.Ne bu şimdi?Böyle abartmaya ne gerek var?Heyecan mı yaptın şimdi ki, hiç olmadı.Nasılsa yaşayacak biliyorduk.Belki sakat kalır öyle devam eder diye mi heyecan yaratmaya çalıştın bilemedim.Krala sadakatini gösterecek tamam da daha kolayını seçseymişsin.Tabii yüce doktor var nasılsa.Böyle basit numaralar hiiç yakıştıramadım.cık cık

                               

kırılsın ellerin!!


kıılıcın sonu (bknz. kırmızı ok)

Tabi ne oldu doktorumuz ben yaptım ben düzelteceğim.Çekilin ben doktorum diyerek şak diye olaya el koydu.Gitti bayaa bildiğin ameliyat yaptı. Batını açtı ciğer felan temizledi.Eli değmişken diğer organları kontrol etti.Sonunda da" yaptıım olacaaak dedi".Kusura bakmayın sevgili okuyucu kesinlikle saygısız biri değilimdir ama artık içimde tutamayacağım: OHAAAAAAAAAAAAA!!  Dokuz canlı Min Ho' ya bir şeycikler olmadı.Azcık yara yeri enfeksiyonuyla yırttı.Onun için de zaten ikici kez operasyona alındı, otlardan antibiyotikler yapıldı  ki, işte o an Allahım sen büyüksün yanlız sana inanır, yalnız sana iman  ederim dedim.Sonuçda sen öldürmedin mi öldürmüyordun ve iyi ki şu otları yaratmıştın...

Ben kendimi zorlamaya çalışsam da, dizi beni sürekli kendinden uzaklaştırdı.Ben izleyecem dedikçe boşver dedi.Araya sıkıştırılmış fantastik öğelere kesinlikle sözüm yok.Açılan kapılar, zaman yolculukları falan.Sonuç da biz ne 300 yıllık yolculuklar yapılan diziler izledik.(bknz.Rooftop Prince).Ama Lee Min Ho'yu böyle dizilere yakıştıramıyorum.City Hunter'da da elinde silah falan olmuyordu.Ben onu adam gibi bir dramda aşkından sürüm sürüm sürünüp, salya sümük ağlarken izlemek istiyorum(Beddua gibi oldu).Aşık olsun, kuşlar çiçekler, börtü böcek içinde çimenlerde sevdiği kızla uzansın istiyorum.Bırak yavrum bu kılıç kalkan olaylarını.Kandı, intikamdı boşver.

NOT-Dizinin yanlızca 5 bölümünü izlemeyi başarabildim.İlerleyen bölümler hakkında hiiç bir fikrim yok.Eminim güzeldir ki reytingler tavan yapmış.Mani olmayım izleyin yani :)

NOT-  Hala izlemek istemiyorsanız Arang'ı tavsiye ederim..Bayılıyorum ben, son dönem favorim :)




5 Eylül 2012 Çarşamba

Şekerim Açıver Şu Reçeli....


Her ne kadar reçeli açıver desek de gerçek gün gibi ortada, o bir turşu ! Son dönem takıntım, ne zaman duysam yeni yetme bebeler gibi ekrana kitlendiğim; dünyayla irtibatı kopardığım reklam.(Çocukları daha iyi anlıyorum artık) :) Bu reklam olayını ezelden beri severim, tabi böyle yaratıcı fikirler daha bir cezbedici gelmiştir .Reklamlar başlayınca zap yapmayan ender yetişkin - yani benim-  son favorim.Aslında listem gayet uzunca olmasına rağmen listeye girme başarısını kazanmış, nadide son parçam : Dove Men reklamları.


Erkekliğin kitabını ne güzel özetlemiş: Kavanoz açmak, tıkırtı kontrol etmek, teker değiştirmek.Olay bu kadar basit.Alişan, sözüm sana: yıllarca boşuna çabaladın, erkekliğin kitabı dedin durdun.Ne gerek vardı?Al işte elin adamı 40 sn'de çözmüş olayı :) İşi bir adım ileri getirip, reklamın ayrıntılarını öğrenmek isteyen arkadaşlar mani olmayayım.


23 Ağustos 2012 Perşembe

I do, I do



Aslında biteli epey oldu ama benim elim bir türlü gitmedi yazmaya.Bu yazıda kaç haftadır taslaklarda hatırlamıyorum bile.Geçte olsa başladığımız işi bitirelim değil mi ama?

Öncelikle aklınızdaki esas kız imajını silin.Neydi o imaj ; efendim, ben bilmem beyim bilir, ben fazla zeki değilimdir, aptalımdır.Aman elin elime değmesin laf olur, annem ben doğmadan öldü, babam beni bırakıp teyzemle kaçtı, 6 aylıktan beri kendi ayaklarım üzerinde duruyorum.Günde üç işde çalışıyorum.Bu da yetmez amcam öldü, küçük oğluna ben bakıyorum.  o_O

Gelelim esas oğlana.Özellikler ;Yurt dışında- mümkünse Amerika, olmazsa İtalyada olur- eğitim alması, en az 1.80 boyunda, yakışıklı, b*k gibi parası olması, ünlü bir şarkıcı, o olmazsa ceo olması.Yok dandik bir iş yapıyorsa da mutlaka zengin bir akrabanın ortaya çıkması.Sonuç; kısaca esaas oğlan zengin ve yakışıklıdır.

Peki, I do, I do da nasıl?





Esas kızımız, kendine güveni tam, iyi eğitim almış, zeki, çevik, çalışkan, otoriter, zengin, bir ayakkabı firmasında baş tasarımcı ve müdür.Allahım daha ne olsun ! Bu kadarı bile fazla değil mi ki?




Esas oğlan beyimiz ise gayet yakışıklı tamam da, diğer özelliklerden sınıfta kaldı.İş güç yok, safın önde gideni, yeteneksiz - en azında ilk başlarda-  gazetelelere manşet olacak ünlü bir ailesi, ceo olacak bir şirketi yok.Kısaca fakir.İğğğ tiskindim pis fakirr ne işin var başrolde ?

Bütün bunlar bence süper, herşeyin ters köşe olması falan harika da, peki ben niye sevemedim bu diziyi?Tamam fikir iyi hoşdu ama öyle sıkıcı işlenmişti ki içimi baydı.Donuk suratıyla bir türlü yıldızımın  barışmadığı Kim Sun Ah dizi boyunca içimi kararttı.Bu kadını sevemiyorum leyyn, zorluyorum kendimi ama yok !Lee Jang Woo yanında çok sırıtmış , hiç yakışmamış gibi yorumlar okudum.Asıl konu da bu değil miydi arkadaşlar.Dizi zaten bunu üzerine kurulmuş, yaşlı kadın genç oğlan(Bknz. Seda Sayan ve sevgilileri).Bak yiğidi öldürdüm ama hakkını yemiyorum :)


Ne mi oldu?

* Neredeyse kırkına merdiven dayamış, iş güç peşinden koşan, menopoza girmek üzere olan  kadın durdu, durdu, birden kıymete bindi.Bütün adamlar peşinden koşmaya başladı.Kısmetleri arasında bir doktor, bir de   27'lik çıtır vardı ki işte en berbat nokta.Len 20'li kızlar kimsecikler bulamazken bu reva mı senaristlerrr!!!  Ters köşe de bir yere kadar :)

*Yeni tanıştığın adamla ilk bölümden git birlite uyu :DTamam hikayeninin kilit noktası bu anladım da, len izlediğim bunca dizi ne oldu? Heepsi bir hiç miydi? Gerçekleşmesi için 16-20 bölüm beklemdiğimiz olay daha ilk bölümde gözümüze gözümüze sokuldu.Kendimi boşlukta hisstettim.Boş boş ekrana baktım, dizi benim için bitmişti.Bundan sonrası boş :)

*Hadi onu geçtim, gözde bekar sevgili doktorumuz.Ben seni çocuğunla kabul ediyorum.Ona babalık yapabilirim,evlenelim dedi.Yüreğim cız etti.Çok etkileyiciydi, işte aşk.

*Kızımız evlenmeme olayına gereksiz şekilde taktı,bekar anne olacağım diye tutturdu.Bu kadar abartmaya gerek yoktu.İnatla ben evlenmeyeceğim, kendim doğurur, bakarım da diye diretti.Ne gerek vardı? Anlamadım.Adam seni seviyorum diyo, evlenelim diyo ne bu tripler kızım zaten durum ortada, daha iyisini mi bulacaksın,neden bu direniş?Sonun da ne oldu, kendin tıpış tıpış evlenme teklif ettin.

*Kim Sun Ah dizi boyunca hamileyim diye dolaştı, ama gözle görülür bir şey yoktu ortada.Son bölümde  karnı şişti, 15 dk sonrada doğurdu zaten.Doya doya tatlı tontiş hamile hallerini göremedik.

*İnsan niye çocuğuna topuk diye seslensin anlamadım.Hani kulağa hoş gelse bir nebze anlayacağım.Tamam işkolik olabilirsin de bu kadar da olmaz ki.Kasap olsan satırım diye mi sevecen çocuğu?

*Her bölümü iğrenç iğrenç ayakkabılar görmek zorunda kaldım.Aklınıza gelebilecek her çeşit.Tam işkence. Ayakkabı zevklerim uyuşmuyo bu korelilerle :)

Benim sıralamam da yaz dizilerinde maalesef ki son sırayı alabiliyor.Çok durağan bir akışı vardı.Sürekli donuk yüzlü bir Kim Sun Ah'ı gördüm, o kadar.Dizide ki sevimlilik açığını kapatmaya çalışan Lee Jang Woo kendini paraladı ama olmadı.O da mümkünse gülmesin hiç.Gülmeyince daha yakışıklı :)Araya bir tasarım yarışması renk olsun diye sıkıştırılmaya çalışılmıştı, o da yetmedi.Ama ben yine de köstek olmak istemem, izlemek isteyene mani olmayım.

Belki yazıya ilk başladığım gazla devam etseymişim daha da çok yazacakmışım ama bu iyi oldu.O kadar uzun yazıyorum ki sonuna kadar okuyabilme başarısını göstermek bir mucize oluyor.Kısaca çenem düşüyor diyebiliriz.Şimdi fotolara geçelim ki, benim için işkence kısmı.Bir türlü beceremiyorum , bundandır ki biraz düzensiz.Sağa çekiyorum sola gidiyo, aşağı koyuyorum kayboluyo.böyle idare edelim arkadaşlar.Taslakda gayet düzenliler ama yayınlayınca böyle oluyo, anlamadım.Bir bilen varsa beni aydınlatsın...


doktor civanım, yazık sana  :(

ahtopot gibi sarılmış uyanııık ;)


Böyle bir sahne hatırlamıyorum ya, neyse:)




Hanimiş bebecik...
Saçına kurban