22 Şubat 2012 Çarşamba

Can Bonomo - Love Me Back

Bir Eurovision maceramız daha resmen başlamış bulunmaktadır.Vatana millete hayırlı olsun :) Sizi bilmem ama ben bu Eurevision da eski kafalıyımdır.Ezelden beri pek hoşuma gider.Ortaokuldan beri hiç kaçırmam.Şebnem Paker'in üçüncülüğünü izlemiş adamım yani :) Etrafta dalga konusu olsam bile - yeni nesil işte - seviyorum , ne yapabilirim.

Can Bonomo'yu da yürekten destekliyorum( Çok klişe oldu ).Milliyetçi duygulardan mı bilmem şarkı güzel geldi bana.Aslına bakarsanız her yıl aynı şeyi söylerim ( Limi limi ley'in yarıştığı yıl hariç! )Müzik otoritesi olmasam da kolay akılda kalıcı bir melodisi var.Haydeee dediği kısma bayıldım :)  Buyrun bakalım ne düşüneceksiniz...

                                       

19 Şubat 2012 Pazar

ATIŞTIRMALIK ( ordan - burdan )

Hah haaay ne güldüm bu karikatüre bilemezsiniz.Okuldayken anatomi derslerinde bir arkadaşım sürekli mızmızlanır  ''ne gerek var böyle ayrıntıya, unutup gidecez'' derdi.Görünce ilk o geldi aklıma. Şimdi ne yapıyo bilemiyorum.Kulaklarını çınlattım :) .Neymiş, gereksiz bilgi diye bir şey yokmuş.Aman ne yapacam bunu işime yaramaz, demeyin.Nerde , neyle karşılaşacağınız belli olmaz :)





Öylesine avare avare nette dolaşırken bulduğum bir grup sinek :) Bu nasıl bir yaratıcılıktır?Bayıldım.Aslında daha bir çok kombinleri var.Yatan, kalkan, hacetini gören, ne ararsan! Ufku geniş insan evladı kafasını bu işlere yoruyor işte.Özellikle sağ alt köşede ki güneşlenen çift benim favorim. Bronzluklarını korumaya çalışıyolar herhalde :D




Tekerleme kıvamında ki soru süper.Zaten bu soruyu dili sürçmeden okuyabileni direk konservatuara alıyorlar.Şak ikinci gün sahnedesin. ''Her hakkı saklı'' olan sorumuz gayet açık açık nette dolaşmakta.Ben lisedeyken -sene 1910- bu tarz ÖSS ile dalga geçen soru modası vardı.Hatta benim de böyle bi kitabım vardı.Akıbeti ne oldu bilmiyorum.




18 Şubat 2012 Cumartesi

BENİM KORKU PITIRCIKLARIM


Öncelikle şunu söylemeliyim ki korku filmlerinden çok korkarım.Böyle dediysem az boz değil,kesinlikle hafife almayın.Abartmıyorum.Film izlerken; ayılıp bayılmam,kalp krizi geçirmem gayet olağan bir durumdur.Seyir konumum ise vazgeçilmez devekuşu pozisyonudur.
İşte bu yüzden sakın bana filmlerin konusunu sormayın.Bilmiyorum!Aslında biliyorum da sahneleri falan hatırlamıyorum. :) 

                                          
Katil Bebek Chucky:Ne zaman nerde mavi tulumlu bir çocuk görsem aklıma gelen ilk şey çaki.Sırf bu yüzden kuzenimin kızına takdığım addır.Kendimden utanıyorum :( Ama çocukluğumu mahveden karakter bu ya.Onun yüzünden oyuncak bebeklerimle oynayamadım.Oyuncak kutusunu atarken pillerin kutuda olduğunun keşfiyle, çakinin foyasının ortaya çıkması dün gibi hatırım da ama gerisi Devekuşu pozisyonu maalesef!Yıllar sonra kıymetini anladım çakiciğimin.Şimdi şöyle bir bakınca pek bi sevimli aslında yaw.(Gayet ciddiyim)


Elm Sokağı Kabusu:Bu filmi izlemek için hem uykum,hem de babamla savaş verdiğim zamanlar geldi aklıma.Ürperdim!Çocukluğumun yasak filmleri arasındaydı kendileri.Filmi izler izler,sonra da uyku vakti gelince de tırsardık. İstersen de tırsma ya fredi gelirse :) Sabaha kadar kabuslar görüp dururdum.Sıkıysa da git anne,babanın yanına yasak elmayı yemişsin.Çok acılar çektim çooook.

Çığlık: Fazla söze gerek yok.Film boyunca gerim gerim gerilir,stres topu haline gelirdik.Katil bu mu?Yok şu mu? Bak bunun bakışları bi tuhaf kesin bu, derken filmi bitirir,sonuç da da kimsenin eleman, katil çıkmazdı.Herkes avuçlarını yalar,girilen idaalar yatardı.Bi kere de tuttur be kardeşim yok.O zamanların en büyük problemi buydu.Ah ne günlerdi...


Şeytan:Bütün zamanların en komik korku filmi kategorisinde nambır van :) Merdivenlerden iniş sahnesi şahaneydi :) Bütün zarafetiyle merdivenlerden inişi beni benden almıştır zu ha ha ha. Ay ne desem nafile kurtarmıyo.Başını yüzseksen derece döndürebilen,aşırı hareketli esnek kızımızı unutmak imkansızdı.Bu ödüllü filmi anmadan geçemedim.

Halka: Korku filmi yazıp da  Halka'nın adı geçmezse ayıp olur.En sevdiğim filmlerden.Bu kız bana hep hüzünlü gelmiştir.O korkunç anlarında bile.Saçlarının arasından fırlattığı o bakış, uuuuuuuuuuğğğğğ ürperdim ! Bu arada  minik kızımız büyümüş, serpilmiş, pek güzel bi kız olmuş.Fotoğrafını görünce şaşırdım.Zaman akıp gidiyor dedikleri bu olsa gerek...
Testere:En güzelini sona sakladım.Kimin eli kimin cebinde,kimin neresine hangi anahtar girmiş belli olmayan film iyi bir gerilim.Yok gerilmedim diyen halt etmiş.Oramı mı kessem buramı mı?Gözünü oysam mı ? Oymasam mı? diye düşünüp giderken ta taaam. Böyle sevimlilik abidesi bi tip(!)Ama şu bisikletli hali gerçekten çok komik ya.O kadar çok serisi var ki, hepsini izledim desem yalan olur.Zaten dayanamam.Devekuşu pozisyonumu yıllar sonra uyguladığım filmdir kendisi.

Google de çaki resmi ararken bulduğum bu fotoğraf beni benden aldı.Çok güldüm, pek yaratıcı.Bu arada bütün fotoğraflar Google chrome  eseridir.Bilginize...

Sanırım şimdilik bu kadar.Korku filmi pek izlemeyen biri olarak bu performans bile fazla bence....

13 Şubat 2012 Pazartesi

I'm sorry,I love you/Sevgililer Günü Öncesi

Çok düşündüm bu yazıya başlamadan önce.Herkesin yaklaşık bin yıl önce izleyip rafa kaldırdığı; uğruna nice yazıların, yorumların,yazılıp çizildiği dizi hakkında yazsam mı, yazmasam mı?Amaaan ne olacak yaz gitsin dedim.Ama bir fark olsun bari, şöyle güzel, böyle şahane demiyim.Kendi adıma sinirimi bozan şeyleri yazayım ben en iyisi.E buyurun bakalım..


  Kötü sözlerime başlamadan önce sevdiklerimi anayım.Dizi de en sevdiğim karakter Eun-chae nin sevimli kız kardeşi oldu.O bilmiş bilmiş konuşmalarına bayıldım...Başrollere diyecek sözümüz yok.Şu pembe beresiyle sevimlilik abidesine bakın(Eun-chae).Baygın baygın bakan yakışıklımız (So Ji Sup) mikkemmel...


Veeeee yaylım ateşi başlasııın.(abarttım)
Suh Ji Young as Kang Min-joo
Bu hanım kızımızla başlayalım.Listemin ilk sırasında olma nedeni herkesin tahmin edeceği gibi sinir bozucu, kötü kız gibi olmaya çalışıp, aslında ne olduğunu kendisinin de bilememesi(Ne uzun cümle oldu)Herkese oppaa oppaa diye mavi boncuk dağıtıp 'ben aşka inanmam,aşk diye bir şey yoktur.Ben sadece erkeklerle oynarım hah hah hah haaaaa' diyip-bu arada kahkahayı ben ekledim,yok öyle bi replik- Ayhan Işık'dan bozma So Ji Sup'a aşık olası ayrı bir olaydı zaten.(Güzelim adamı ne kılığa sokmuşlar o da ayrı bi konu ,ona sonra değinirim.)Başrol hanım kızımızın aşık olduğu erkeği ayartmış,Üstüne üstük sonra da terk etmiştir kendileri.Ve üzülerek söylemeliyim içimde tutsam çatlarım.O dişleri hangi doktorda yaptırdın canım benim.Hiç mi hiç olmamış, Yune 'la tek ortak noktanız.Dişleriniz!!
Jung Kyung Ho as Choi Yune
Bu delikanlımıza aslında sinir olmaktan çok üzüldüğüm için böyle hüzünlü bi fotoğraf  koydum.Dizinin sonlarına doğru pek ağladım sayesinde.Kendisi 'iyi bir evlat olma' göreviyle büyümüş.Her koreli iyi aile çocuğu gibi şarkıcı olmuş.Pek popüler şahsiyettir.Zaten şarkıcı da olmasaymış bir holdingde Genel Müdürlük işi de hazırmış yani.Malum dizilerimizde ki iş seçenekleri böyle.Zengin ,yakışıklı,ikinci erkek   kontenjanını dolduruyor dizinin.Bermuda aşk dörtgeninin bir elemenı.(Üçgeni aştık artık)Efendim kendileri ilk başta yukarda ki hanım kızımıza aşıktı.Bence aralarında ki tek ortak nokta dişçileriydi.Kendimi yinelemiş olacam ama ikisinin de çeyizimde ki kütahya porselenden bozma kar beyaz dişlerine sinir oldum ya!
Lee Hye Young as Oh Deul-hee
Nasıl başlasam.Ne desem az bu teyzemiz için.Kendisi vakti zamanının Kore yıldızı,güzeller güzeli oyuncusuymuş.Anlayamadığım bi bağımlılıkla(bağlılık demiyorum dikkat ettiyseniz) kendini oğluna adamış.Yavrum,canım, cicim, oğlum, diye diye dizi boyunca gezmiştir.Yok aklıma takılan, bu bir anneyse benimkisi ne?Sinir oldum kadına yaa.Bana kahpe bizansda ki fedakar anneyi hatırlattı.Hani 'Oğluma bişey yapmayın bana yapın.Oğlumu yurtdışına mektebe göndermeyin beni gönderin' diyen.Bu iki anne aynı kafadan.Oğlumu yaşatın alın kalbimi,ben yeterince yaşadım diye ağlayan.Sonra da donör bulununca(yine kefeni yıttım diye)ağzı kulaklarına  geçen anne.İşte fotoğrafta görüyorsunuz.Dizi boyunca gerçek oğluna kötü davrandıkça ben sinir oldum.Gelde olma ama.Sonra da saf ,haberim yok hiç birşeyden ,ayağına yatıp yırttı.Yeterince de kızamadık kendine.
Choi Yeo Jin as Moon Ji-young
Aslında siz bakmayın öyle saf durduğuna ne fettandır ooo.Herşeyin başı kötülük abidesi.Sevgilisini (So Ji Sup) para uğruna terk eden şahsiyet.Bunun için adam vuruldu bir de.Benim öyle dememe  bakmayın seviyorum ben bu kızı.Kendileini I need Romance de izleyip,Pek  bir sevmiştim.Yanlızca kafama bi şey takıldı.Dizi de ki kızlar Avusturalya da hep kumral saçlı, Koreye dönünce siyah oluyo.Vardır bi hikmeti.


-Belirtmeden geçemeyeceğim.So Ji Sup dizi boyunca sakız çiğnemeseydi.Ne biliyim sigara içse razıydım.Sakızdan nefret ederim.Adam da efkarlandıkça attı bi tane, efkarlandıkça attı.Miğdem kaldırmadı yaa. Hatta bi bölümde yüzük yaptı ağzından çıkarıp böğğğğğ-

  Sonunu izleyince ''Bitti mi hikayemiz?Bu ne biçim son böyle'' dediğim.Son iki bölüm bolca ağladığım.Güzel bir diziydi.Aslında,Tahmininden az ağladım.Yorumları okuyunca ben kaldıramam izlemiyim derdim.Ama tahmin ettiğim gibi çıkmadı.Boşuna kaçmışım bunca zaman demek ki:) Ya da var benim algıda bir tutukluk.Kalpsiz miyim? Yok canım değilimdir(İnşallah)   

                    
  Böylece bitirmiş oldum.Yazmak da bayağı zormuş.Okumak gibi olmuyomuş bunu da anlamış           oldum efendim.Ve hala bu yüzyılda,bu diziyi izlemeyen varsa, izleyin diyip huzurlarınızdan çekiliyorum :)                           


11 Şubat 2012 Cumartesi

KÜÇÜK PRENS

                                                 



Küçük prens, yıllardır kitaplığımda gözüm gibi baktığım biricik kitabım.Onunla tanışmam biraz geç oldu.Lise yıllarında bir öğretmenimin verdiği ödev sayesinde bildim Küçük prensi.Burun kıvırdım çocuk kitabı mı okuyacağız şimdi -büyümüştük ya-lisedeyiz biz.Okudukça anladım ki Küçük Prens kocaman bir dünya taşıyormuş omuzlarında ve yalnızca adıymış küçük olan...


Konusunu falan anlatacak değilim.Az çok hepimiz anımsar fil yutan boa yılanını.Hani şu şapkaya benzeyen.Sadece sevdiğim bölümlerinden paylaşmak istedim.Hala bunalıma girdiğimde okuduğum tek kitaptır.Genelde müzik dinlenir dimi  :) 


Kendi minik gezegeninden çöle düşen Küçük Prens'im bakın ne diyor:


''Ne garip bir gezegen!Tamamiyle kuru ve sivri,Tümüyle sert ve yasaklayıcı.Ve insanların düş gücü yok.Biri onlara ne söylerse onu tekrarlıyorlar...Gezegenimde bir çiçeğim vardı; her zaman ilk konuşan o olurdu''


İşte  dünyamızın gerçeği maalesef bu.


Pekii kendisini evcilleştirmek için Küçük Prense yalvaran tilkiye ne demeli.İşte:


''Yaşamak çok monoton'' dedi.''Ben tavuk avlarım;insanlar beni avlar.Tüm tavuklar birbirlerine benzer ve tüm insanlar birbirlerine benzer.Ve neticede biraz sıkılıyorum.ama eğer beni evcilleştirirsen ,yaşamıma güneş doğmuş gibi olacak.Diğerlerinden farklı bir ayak sesi bileceğim.Diğer ayak sesleri beni hızla yer altına yolluyor.Senin ki beni müzik gibi, beni inimden çağıracak.Ve bak ötede ki habubat tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem.Buğdayın bana bir yararı yoktur.Buğday tarlalarının bana söyleyeceği birşeyi yoktur. Ve bu acı.Ama senin altın renginde saçın var.Beni evcilleştirdiğinde ne kadar harika olacağını düşünsene!Kendisi de altın gibi olan tahıl,  bana senin düşünceni getirecek.Ve ben buğdayların arasında ki rüzgarı dinlemeyi seveceğim...''


Veee tilkinin Küçük Prens'e verdiği sırrı.Aslında nasihatte diyebiliriz:


''Ve işte sırrım, çok basit bir sır: insan yalnızca kalbiyle doğru olarak görebilir; gerçek olan göze görünmez.Gülünü böylesine önemli kılan onun için harcadığın zamandır.İnsanlar bu gerçeği unutmuşlardır.Ama sen bunu unutmamalısın.Evcilleştirdiğine karşı sonsuza dek sorumlu olursun.Gülüne karşı sorumlusun...''
Benim sığınağım Küçük Prens'im.Dünyanın en güzel kitabı.Şimdi ben çocuk kategorisinde mi  oluyorum acaba? Öyleyse de ne yapalım varsın olsun, büyümemiş kocaman bir çocuk olmak kötü birşey olmasa gerek...

8 Şubat 2012 Çarşamba

Deneme deneme... bir-iki bir-iki...

Aylardır yıllardır blog okur dururum. Bakalım ne var ne yok misali. Sonunda bu alemin içine bende girdim.
Eee! Hoşgeldim...